Reddiye -III-
("Aynadaki yalan" yalan değil...)
-I-
“Aynadaki yalan” yalan değil
(sanma ki sadece bir roman)
“idrâk nuru” –olmasa-
“yalan” da “ayna” da kendini idrâk edecek değil!
“insan”da başlayıp –“ben”-de biten dünya!
sendeki “ben” asıl sefil,
“Mutlak”ı yalanlayan rezil!
İslâm’ı savunuyor güyâ!
-II-
“aynadaki yalan” yalan değil
O, “yalanı” görmeden -mümkün değil / “Mutlak doğru”yu bulman-
varman-ermen-ulaşman
oysa, sen, kıçı açıkta gezen adam- aynadaki yalanı gerçek sanıp Mutlak doğru’yu yalanlayan
yani kendi nefsine tapan
yani “mevcuda yavşayan” –iyiden uzaklaşmakta olan kötü-
-çağdaş-laik-demokrat müslüman- (fazladan, "ibdacı" taklidi yapan)
“doğruyu” kendi “ben”inde yalanlayan
aynadaki görüntüsünü tanımayan hayvan!
“hevasını tanrı yapan”…
senin “tanrındır” yalan olan…
-III-
Fernando Pessoa' nın şu sözünü
içimden kırk kere filân tekrar ettim:
"Olduğum şeyle olmadığım şey arasında,
hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum"
ah işte benim sarhoşluğum!
işte “dünyaya fırlatılmış-zelil” insan…
iki şey arasında boşluk
“varmış gibi” olan; “aynadaki yalan…”
“insan”da başlayıp –“ben”-de biten dünya!
senin sandığın gibi hiç değil!
-IV-
yüzleştim içimin boşluğuyla
her şey bir hiç göründü bana
hani
“ne varsa içimizde vardı” ya
gördüm insan dediğimiz sadece bir “ayna”
ayna?
“olduğu şeyle olmadığı şey arasında bir boşluk”
-V-
gün olur, ân gelir, uzağa baktığında bir şey göremezsin
çünkü artık uzak kalmamıştır; /”yaklaşmıştır yaklaşmakta olan…”/
kırılmıştır ayna
dağılmıştır “aynadaki yalan…”
-VI-
duruyor hareket-bilinmez dipsiz bir karanlık
“ölmek” diyorlar adına
gömüyorlar toprağı deşip…
“aynadaki yalan”ı görmeden, -ulaşılmaz “aynadaki doğru”ya
sonra usulca yeniden –hep birlikte-
sarılıyoruz yalana- kahrolası ayna!
*
“aynadaki yalan” yalan değil
O yalanı görmeden
İnsan kalmak-İslâm olmak mümkün değil!
bakınca gördüğün –hiç tanımadığın biriyse-
tüm suç şeytanın değil!